Çok milliyet.com.tr slayt başlığı gibi oldu ama sanırım bu yöntem iş yapıyor..
Bunca zaman çalıştığımız sektörlerde başımıza gelen tuhaf olaylardan, kimi zaman hatta çoğu zaman klavyenin de gazıyla milletin sığırlıklarından bahsettim durdum. Yine olsun yine bahsederim o ayrı..
Ama bu sefer o sığır benim.
Malum turizm sektöründe çalışıyorum ve yurt dışındaki başka seyahat acentalarıyla zaman zaman çalışmak zorunda kalabiliyoruz. Bunlardan bugüne kadar en çok verim aldığım ve sorunsuz olarak çalıştığım Hindistan'daki partner acentamın genel müdürü Mr. Ranjan bugün ziyaretime geldi. 3 sene önce kendisiyle EMITT fuarında tanışmıştık. Kendisi Türkiye ziyaretinde bulunduğunu, İstanbul'da kalmasına rağmen işbirliğimiz adına yüz yüze teşekkür etmek için kalkıp Bursa'ya geldiğini söyledi.
Çok düşünceli bir hareket. Bizim sektörde pek bulunmaz böyle bir incelik.
Peki ben ne yaptım?? Adamı az kalsın bayıltıyordum..
Neyse biz kendisiyle iş mevzularını konuştuk,ettik, sıra geldi goygoya..
Hava nasıl, o nasıl falan derken, Bursayı beğendiniz mi dedim? Bundan sonrasını diyalog halinde yazıyorum..
-Evet çok beğendim, harika bir şehir. İstanbul'a göre biraz daha rahat gibi.. 4-5 saat kadar vaktim var önerebileceğiniz bir yerler var mı? Yemek yiyebileceğim veya hediyelik eşya alabileceğim?
- Biraz ileride çok büyük bir kapalı çarşı var ve ipek ürünleri ağırlıklı olmak üzere Bursa'ya özgü alabileceğiniz oldukça fazla şey var. Yemek olarak ise iskender yiyebilirsiniz.
- Tam olarak nasıl bir şey ve nerede yiyebilirim?
Bu noktada İskender'i yaklaşık 1.5 dakika kadar anlattım. Ama nasıl anlattıysam sanki bana Türkiye'nin kültür elçisiyim, 7 nesil kebapçıymışcasına, üzerine dökülen tereyağına kadar nasıl anlatıyorum.!!! Kendim de açım o saatte coştukça coştum!!
Sonra adama bir baktım yüzü şu hale geldi
Bu yüzü görünce jeton düştü...
Ama o sırada adam da baya yere düşmek üzereydi. Kibarlıktan bozuntuya vermedi..
İçimden kendime şöyle bağırdım.
HİNTLİLERİN ÇOĞU VEJETERYAN!!!
Hindistan'ın dünyanın en az et tüketen ülkelerinin başında geldiği, bir çoğunun inanışları gereği et yemediği.. Çok sonradan aklıma geldi..
Nitekim sonradan kibarca et yemediğini söyledi de.. Yememesini geçtim muhtemelen ciddi anlamda tiksiniyor da..
Sonra konuyu kestane şekerine bağladım ama iş işten geçmişti.. Adam da nabız falan kalmadı..
Sendeki de şans be Ranjan'ım.. 20 saat yoldan gelmişsin ama Bursa'dasın yani..
İskender, inegöl köfte, cantık.. İlla biri denk gelecekti yani..
Ben ne yapayım =)
Ben Bunları Hiç Yaşamadım
https://twitter.com/pekhii Dosta güven, düşmana korku verir.
8 Eylül 2014 Pazartesi
31 Mayıs 2014 Cumartesi
Karaoke Bar Gerçekleri
Konumuz karaoke barlar ve seçilen şarkı talihsizlikleri..
Şimdi bir konuya açıklık getirelim.Karaoke insanın kendine yakışanı söylemesidir.
Karaoke barlar ise kalabalık arkadaş gruplarıyla gidildiği zaman eğlencelidir.Ayrıca karaoke kelimesi bir paragrafta bu kadar fazla yazılınca iğrenç bir kelimedir.
Çok yanlış bilinen bir şey de şudur ki,karaoke bar saçma sapan şarkıları sana söyleme özgürlüğünü verdiği için zevklidir.Tutup kendini Royal Albert Hall sahnesinde hissedip Shine On You Crazy Diamond kasıp 10 dakika millete zulüm etmenin hiç gereği canım kardeşim. Evet gerçek hayatında klasik müzik,jazz,new age vb. hastası olabilirsin ama orda en yakın arkadaşlarınla beraber elinde bira şişeleriyle " Seni çöpe atacağım poşete yazıkkkkkk" veya "Allah belanı versin" diyebilmelisin..Oraya geliyorsan bu medeni cesareti göstereceksin yoksa tadı çıkmaz.
Ha tabi bir de mikrofon sana gelene kadar kenarda köşede saklanan, sen mikrofonu eline aldığında ise bir anda gelip bir "feat" ortamı oluşturmak istercesine şarkıya salça olan model de vardır ki o çok fenadır.
Gelelim karaoke barların artık listesinden kaldırması gereken,bunları söyleyenlere tek ayak üstünde söyleme ya da herkese içki ısmarlama gibi ekstra aksiyonlar eklemesii gereken şarkılara..
1-) No Doubt - Don't Speak
Hakikaten don't speak Allah aşkına don't speak artık yeter ya.
.
2-)Gloria Gaynor - I Will Survive
Bunu söyleyeceğine Ajda versiyonunu söyle artislik yapma kimseye..Ama hemen bitsin.
3-)Oasis - Wonderwall
Güzelim şarkıdan soğuduysam bu karaoke barlar yüzündendir.Bu şarkıyı bar önlerinde öğreten gizli bir tarikat mı var bilmiyorum ama mikrofonu eline alan "yorrrr mayyy vondırvooollllllll" diye bağırıyor arkadaş!
4-)Geri Halliwell - It's Raining Men
İşte bu şarkıyı yazık bazı İngilizce bilmeyen gençlere ezberletiyor arkadaşları ,sonra 20'li yaşlarda dev gibi çocuk "Elhamdülillah Erkek Yağıyor" diye bağırıyor herkes içinde..Tam epic fail tam..
5-)Eurythmics - Sweet Dreams
Bunun en güzel örneğini bir sabah programında bir kadın özetlemişti zaten!
Neyse gelelim seçilmemesi gerekenlere..
- Ceza - Holocaust seçen birisi vardı..Vardı ama..Şarkı esnasında boğuldu öldü.
- "Yine Yeni Yeniden" mesela..Ezbere söyleyebiliyorsan söylersin.Yazıyı okumaya çalışırsan ölürsün..Sen okursan herkes ölür.
- Sertab Erener - Vur Yüreğim..Kızın birisi denedi..En son kulakları kanıyordu..Noldu bilmiyorum.
Olmazsa olmazlara gelelim şimdide..
Bence bir karaoke listesi Bon Jovi'siz olamaz! Yüce Rabbim bu grubu karaokelik şarkı yapsın diye yollamış..Hepsi gaz hepsi eğlenceli!
90'lar Türkçe Pop şarkılarının da neredeyse tümü muhteşem yakışır..
Ha ama bence (bu her yerde yoktur gerçi) Irish şarkıları efsanedir! Grup halinde elde biralar ile söylenen The Dubliners şarkıları varsa o barın müdavimi olacaksın arkadaş!
Bu arada karaoke demişken bir efsaneyi paylaşmadan olmaz...
Bir şarkı var aklımda söylemesi ayıp,sözleri kayıp..
Kaç zamandır dilimde..Sakın söyleme!
26 Nisan 2014 Cumartesi
Bu kulaklar neler duydu!?? (Turizm versiyonu)
Turizm sektöründe çalıştığım yıllar boyunca şunu söyleyebilirim ki çok acayip şeyler duydu bu kulaklar..
Hatırladığım bazı diyalogları artık yazmanın zamanı geldi.. Hadi buyurun..
Yolcu: Tatil var mı sizde? (normalde çalışma koşullarını falan sorduğunu zannedersin ama ben alıştım)
Ben : Var tabi.
Yolcu: Nereye göndericen beni??
Ben : Çok uzağa.. (diyemedim ya la)
---------------------------------------------------------------------------------
Yolcu: Biz Disneyland düşünüyoruz..
Ben: Paris mi hanımefendi?
Yolcu : Yok hayır Hollando!! (Yazım hatası yok)
Ben: Hollanda'da bildiğim kadarıyla Disneyland yok ama yanlışlık olmasın?
Yolcu : Aaa! Nasıl yok canım?! Bilmemneler gittiler geçen sene Hollando'da var ben biliyorum.. Hatta oradan da Mayami'ye (Miami) geçmişler arabayla..
Ben: Ha tamam Orlando!
--------------------------------------------------------------------------------------
Aşağıdaki 2 diyaloğun yaşandığı kişi üst düzey bir şirkette yönetici asistanıdır.
Yolcu : Frankfurt'a bilet almış arkadaşlar ama uçuşlar çok pahalı neden böyle? Fransa'nın başkenti diye mi?
Ben : Frankfurt Almanya'da hanımefendi..
Yolcu: Aaa! Fransa'nın başkenti neresi peki o zaman??
Ben: Paris! (Sivas amk)
Yolcu : Haa Fra ile başlıyor ya oradan aklımda kaldıysa demek ki..
Yolcu : Brüksel'e bilet bakıyoruz. Başkenti neresi bilmiyorum ama siz bulursunuz artık.
Ben : Biz buluruz siz merak etmeyin :D
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Yolcu: Amerika hangi kıtadaydı yaaa??
Ben : (Sessizlik)
---------------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Yolcu : Merhaba biz balayı düşünüyoruz.
Ben : Tabi ki aklınızda bir bölge var mı?
Yolcu: Oya Bora adalarını düşünüyoruz...
Ben : Bora Bora adaları sanırım =))
(Karşılıklı dev kahkahalar)
---------------------------------------------
Ben : Bu tesis herşey dahil değil, oda kahvaltı çalışıyor.
Yolcu : İyi iyi odama gelsin kahvaltı daha iyi...
---------------------------------------------------
Yolcu: Vize için evraklarımızı getirdik. Kontrol eder misiniz?
Ben : Pasaportunuz nerede?
Yolcu : Pasaportu ne yapıcan? (g.tüme sokucam)
Ben: Vizeyi nereye basacaklar beyefendi??
Yolcu : E onlar sistemden görürler.... Her şeyi görüyorlar nasılsa...
Ben : Ooo paranoid android en sevdiğim.. (dedim ya la)
Yolcu: Efendim??
Ben : Pasaport şart.
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Yolcu : Çin'e uçak bileti alacaktım.
Ben: Hangi şehir amcacım?
Yolcu : Valla Çin dediler bana..
Ben : Aydın Çine mi yoksa?!
Ve dahası...
Rus'un bol olduğu otel soranları, bu soruyu sorana kadar şekilden şekile girenleri, Tayland'a 6 erkek kuzen gitmek isteyip "ya denizi çok güzel ondan gidiyoruz" diyenleri, Tayland'daki travestileri karısından güzel bulanları, 2 saat önünde oturup Küba,Maldiv,Miami alternatifleri sorup 2 saat sonunda günü birlik Abant'a gidenleri ve dahasını gördü bu çocuk..
Hey gidi..
Hatırladığım bazı diyalogları artık yazmanın zamanı geldi.. Hadi buyurun..
Yolcu: Tatil var mı sizde? (normalde çalışma koşullarını falan sorduğunu zannedersin ama ben alıştım)
Ben : Var tabi.
Yolcu: Nereye göndericen beni??
Ben : Çok uzağa.. (diyemedim ya la)
---------------------------------------------------------------------------------
Yolcu: Biz Disneyland düşünüyoruz..
Ben: Paris mi hanımefendi?
Yolcu : Yok hayır Hollando!! (Yazım hatası yok)
Ben: Hollanda'da bildiğim kadarıyla Disneyland yok ama yanlışlık olmasın?
Yolcu : Aaa! Nasıl yok canım?! Bilmemneler gittiler geçen sene Hollando'da var ben biliyorum.. Hatta oradan da Mayami'ye (Miami) geçmişler arabayla..
Ben: Ha tamam Orlando!
--------------------------------------------------------------------------------------
Aşağıdaki 2 diyaloğun yaşandığı kişi üst düzey bir şirkette yönetici asistanıdır.
Yolcu : Frankfurt'a bilet almış arkadaşlar ama uçuşlar çok pahalı neden böyle? Fransa'nın başkenti diye mi?
Ben : Frankfurt Almanya'da hanımefendi..
Yolcu: Aaa! Fransa'nın başkenti neresi peki o zaman??
Ben: Paris! (Sivas amk)
Yolcu : Haa Fra ile başlıyor ya oradan aklımda kaldıysa demek ki..
Yolcu : Brüksel'e bilet bakıyoruz. Başkenti neresi bilmiyorum ama siz bulursunuz artık.
Ben : Biz buluruz siz merak etmeyin :D
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Yolcu: Amerika hangi kıtadaydı yaaa??
Ben : (Sessizlik)
---------------------------------------------------------------
Yolcu: Merhaba.Ben Eskişehir'den arıyorum da, İstanbul İtalya konsolosluğuna başvurmam gerekiyor değil mi?
Ben: Hayır hanımefendi siz Ankara büyükelçiliğine bağlısınız.
Yolcu: Hmm. Peki sizde telefon numarası var mı?
Ben: Maalesef fakat Google'dan bulabilirsiniz.
Yolcu: Peki o zaman Google'ın telefonunu alabilir miyim?
Ben: (Dev susuşlar silsilesi)
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Yolcu : Merhaba biz balayı düşünüyoruz.
Ben : Tabi ki aklınızda bir bölge var mı?
Yolcu: Oya Bora adalarını düşünüyoruz...
Ben : Bora Bora adaları sanırım =))
(Karşılıklı dev kahkahalar)
---------------------------------------------
Ben : Bu tesis herşey dahil değil, oda kahvaltı çalışıyor.
Yolcu : İyi iyi odama gelsin kahvaltı daha iyi...
---------------------------------------------------
Yolcu: Vize için evraklarımızı getirdik. Kontrol eder misiniz?
Ben : Pasaportunuz nerede?
Yolcu : Pasaportu ne yapıcan? (g.tüme sokucam)
Ben: Vizeyi nereye basacaklar beyefendi??
Yolcu : E onlar sistemden görürler.... Her şeyi görüyorlar nasılsa...
Ben : Ooo paranoid android en sevdiğim.. (dedim ya la)
Yolcu: Efendim??
Ben : Pasaport şart.
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Yolcu : Çin'e uçak bileti alacaktım.
Ben: Hangi şehir amcacım?
Yolcu : Valla Çin dediler bana..
Ben : Aydın Çine mi yoksa?!
Ve dahası...
Rus'un bol olduğu otel soranları, bu soruyu sorana kadar şekilden şekile girenleri, Tayland'a 6 erkek kuzen gitmek isteyip "ya denizi çok güzel ondan gidiyoruz" diyenleri, Tayland'daki travestileri karısından güzel bulanları, 2 saat önünde oturup Küba,Maldiv,Miami alternatifleri sorup 2 saat sonunda günü birlik Abant'a gidenleri ve dahasını gördü bu çocuk..
Hey gidi..
4 Nisan 2014 Cuma
Beni Kategorize Etme, Benle Oynama.
Selamlar,
Bu son yerel seçimlerden sonra
yeni bir moda türedi bu ülkede. Seçimleri yüksek bir oy oranıyla bitiren
“malum” partinin bazı sempatizanları “biz bunlara oy veriyoruz ama sizin
yüzünüzden veriyoruz” diye bir akım başlattılar ki dillere destan saçmalıklar
içeriyor. Asıl acıklı olan kısmı ise “acaba bizim yüzümüzden mi lan?” diye bazı
insanlara bunu gerçekten sordurtabilmiş olmaları. “Artık aşağılamıyoruz
kampanyası” gibi zırvalıklar ile oy verme nedenlerini meşru gösterme çabaları
çok canımı sıktığı için bunları yazıyorum.
Bahsettiğim yazılardan bir
tanesi : https://eksisozluk.com/bir-muhafazakar-neden-akpye-oy-verir--4323620
Şimdi güzel kardeşim, bu lafım
öncelikle şu yazıyı okuyup kendini sorgulayan arkadaşlara.. Her parti ve
partinin seçmeni neden kaybettiğini veya ne gibi stratejik hatalar yaptığını
tabi ki irdelemelidir. Bu çok doğaldır. Karşı taraftaki sana gerçekten oturur
mantıklı bir şeyler izah eder, güzel bir siyasi tartışmanın içerisine girersin,
konuşursun, aklına yatar evet parti bile değiştirebilirsin bunda bir sıkıntı ya
da yanlışlık yoktur.
Ama sen karşı tarafın seni
suçlayan sözleriyle, saçma sapan anılarıyla, mağduriyet hikayeleriyle, iki kuple
yazısıyla “ulan biz ne yapmışız” diyorsan kendine orada bir duracaksın arkadaş.
Önce sen bırak adamın dediklerini de kendi inandığın mücadele ettiğin değerlere
ne kadar inanıyormuşsun onu sor kendine bakalım.
Sen onu kendine sora dur, ben
bu sempatizanların yaptığı bu aralar popüler olan bazı yazılarından derlemeler
yapayım, iki çift laf edeyim onlara.. Kalabalık bir paragraf içinde değil de
tek tek cümleler halinde yazdığımda da sana hala mantıklı gelecek mi bir bak
bakalım.
Yazıyı dikkatli okuduysan kendilerinden
“bizim halk” diye bahseden bir kitleden bahsediyoruz. “HALK” diyor adam. Senin
ayrımcılık yaptığını söyleyip daha ilk cümlede kendi grubundan “bizim halk”
diye bahseden bir kitle.
%50 değil %80 bile alsan “halk böyle istiyor” diyemeyeceğini, sadece fazla oy aldın diye halkın sadece senin kitlen olmadığını anlaman gerekiyor.
Onlarda devlete karşı gelmek
yokmuş mesela.. Sessiz kalabalıkmış onlar. Evet tabi.. Onların içinden çıkmadı
çünkü Hizbullahlar, Kaplancılar.. Hadi terör örgütüne de gerek yok. Zamanında kapanmasına çok üzüldükleri partideki bir milletvekili çıkıp “Bu ülkedeki kadınların yarısı
fahişedir!!” demedi mi?? Son söylemesi gerekeni ilk söylüyormuş...
Hani böyle bir adamda bile olumlu bir şeyler bulabileceğini düşünüyor hala..
Geçmişten falan bahsetmişsin ya
o yüzden veriyorum bu örnekleri..
17 Ağustos depremini
“Allah’ın gazabı”
“Kafirler, fuhuş yapanlar öldü”
diye açıklayanlar hangi kesimden bir anlatsana bana..
Sırf orduyu protesto edicem
diye “7.2 yetmedi mi” pankartı açtırmadınız mı türbanlı kızlara?? Deprem gibi
bir felakette bile karanlık zihniniz ile iğrençleşmediniz mi ha?? Hani
diplomasını alamayan türbanlı kıza ağladın ya bu türbanlı kız bu pankartı
açınca hoşuna gitti mi peki? Hani diyorsun ya not aldık kimin ne olduğunu,
fişledik, hiç unutmadık diye.. Hoşuna gitmiş miydi bu pankart onu söyle..
Zorla evlerinden alınıp Kuran
kurslarına götürülmedi çünkü çocuklar. Temsil ettiğiniz dershanelerde okulda
erkeklerle konuşuyor diye kız çocuklarının ailelerine ziyaretler düzenlenmedi
değil mi hiç?. Kuran’ın veya Müslümanlığın ne kadar güzel bir din olduğunu
anlatmak değildi çünkü çoğunuzun derdi. Zorla dershanelerde namazlara
kaldırılmadı değil mi çocuklar? Namaza kalkmayanlar atılmadı değil mi o
dershanelerden?? Hiç olmadı çünkü bunlar..
Bu adamlar temsil etti sizi.
Soyutlasaydınız o zaman aranızdan? Bunlara yobaz denecekti tabi ki arkadaşım!!
Sen madem çok iyi hata analizi yapıyorsun, bu adamları soyutlasaydınız ya aranızdan??
Alkış tutmadınız mı ?? Hadi işte hep partilerin geçmiş hatalarından
bahsediyorsunuz ya ondan olmuş ya herşey peki bunlar nedir? Milyon tane sayar
mıyız sayamaz mıyız bunlardan sen bana bunun cevabını ver önce.
Senin o zamanlar oyunu
verdiğin partilerin politikasıdır bu kardeşim.
Komik olan ise o zamanlar oy
verdiğin partinin öve öve bitiremediğin lideri bile şu an oy verdiğin parti
liderinin yaptıklarını ahlaksızca bulmuştu. Hani dedin ya, onlar engellendi bu
parti devamını getiriyor diye.. Yarım kalmış işlermiş ya hani? Ne yarım kaldı
bir anlatsana bize.. İrtica mı? “Laiklik bile güzel olabilir güzel kullanılırsa”
demişsin ya hani.. Bir partinin kapanmasıyla, Atatürk’ün vefatını aynı kefeye
koymuşsun ya hani..
Dünyan ne kadar küçük farkında
bile değilsin..
Hadi onu da geçtim. Deniz aşırı
ülkedeki yıllar boyu öve öve bitiremediğiniz malum şahısı dışladınız şimdi de?
E onun temsil ettiği kitle de çoğunluk türbanlı değil mi ? Ne olacak şimdi? Onları
aşağılamak serbest mi? Hayır bilelim de ona göre.. Yanlış kişileri
aşağılamayalım.. İşimiz gücümüz bu çünkü bizim..
Peki alevilere yaptıklarınız.
Onlar hakkındaki düşünceleriniz?? Müslüman değiller sizin gözünüzde ya hani??
İnsansız hava uçaklarını “Allah’ın
uçurduğunu” idda etmekle kalmayıp, bundan öyle emin olup karşısındakine “hadi
ateistler bunu da açıklasanıza” diyerek tam aksine bizi aşağılamaya kalkan bir
cahil özgüvene sahip bir kitlenin mensubusun. Kim seni nasıl aşağılayabilir ki kardeşim??
Daha milyarlarca şey yazarım
buraya.. Milyarlarca!
Hadi önceki saçmalamalarını
görmemiş olalım ve senin dediğin doğru olsun. Peki kardeşim 10 yıldır iktidar
değil misiniz? Ne değişti bu ülkede?? Hak, hürriyet, özgürlük, yargı, güvenlik
berbat hale gelmedi mi?? Suçlar, tecavüzler, kadına şiddet artmadı mı?? Basın
özgürlüğü diye bir şey kaldı mı?? İnternette girdiğin her sayfa,yazdığın her
kelime kaydedilmiyor mu? Yasal yürüyüşler,eylemler bile ölü veya yaralılarla,
gaz bombalarıyla bitmiyor mu?
Ne diyeceksin? Ekonomi güçlendi mi diyeceksin yoksa?
Ne üretiyorsun da ekonomin güçlendi ha? Ben söyleyeyim sana nasıl olduğunu.
Tüm enerji, iletişim, madenler gibi hayati kaynakları Araplara peşkeş çektiğiniz için olmasın sakın?
Ateist,alevi,terörist,kemalist,laik,gavur,ayyaş,gezici,çapulcu,cemaatçi,haşhaşi,beyaz
türk..
İnsanları mikro kavramlara
sıkıştırmadınız mı?
Gezi olayları neden bu kadar sinirlendirdi sizi peki? Ben sana söyleyeyim mi nedenini. Çünkü orada mağdur edebiyatı yapacağınız bir şey yoktu. İnsanlar park için gittiler oraya. Ve karşılarında gördükleri şiddete karşı öyle bir kenetlendiler ki, tüm siyasi gruplar, etnik kimlikler, başörtülüler... Herkes! Sizin tüm politikanıza aykırıydı bu.. Orada olan başörtülü kızlar bile isyan etti "yeter artık örtümüzü alet etmeyin" diye.. Senin oy verdiğin partinin emriyle insanlar gaz maskeleriyle namaz kılmak zorunda kaldılar orada.. Kim korudu onları peki? Öyle korktunuz ki camide içki içildi diye iftira attınız. "Öyle bir şey olmadı" diyen imamı bile kovdunuz!
Orada sevgi vardı. O yüzden çok ama çok korktunuz işte..
Hadi onu da geçtik.
Bu kadar hırsızlık, kaçakçılık,
hukuksuzluk, yalan dolan iftira varken neden oy verdin peki? Dindardın sen hani? Bunların meşru görüldüğü bir din mi var?
Nefret ile yürüyen bir din mi var?
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan değil midir?
Sen tam
olarak şu tanıma uyduğundan oy veriyorsun aslında..
fanatizm
“Bir kimseye veya bir şeye aşırı düşkünlük ve tutkuyla bağlılık, bağnazca davranış.”
“Bir kimseye veya bir şeye aşırı düşkünlük ve tutkuyla bağlılık, bağnazca davranış.”
Zaten sana kimse neden oy
verdiğini sormadı ki? Niye açıklama ihtiyacı hissettin?
O yüzden verdiğin oyu başkaları
için meşru göstermeye çalışmayı bırakıp, başka siyasi partilere, orduya veya
geçmiş politikalara da bok atmayı bırakıp, tüm bu yaşananlara gözlerini kapadığın için vicdanını sorgulamaya
başla önce..
Sana
gelince bu tarz yazılar yüzünden kendini sorgulayan kardeşim. Başka nedenler
bul illa kendini sorgulamak, yada birey olarak hatanı bulmak istiyorsan. Evet
yapılan hata çok olabilir. Ama kaynak bu tip yazılar değil. Hiç olmadı.
Saygılar.
16 Ocak 2014 Perşembe
Organik kelimesinin dayanılmaz gereksizliği..
Lezzet artık lüks mü?
Son zamanlarda bu soruyu sormaya
başladım kendime. Bunu neden söylüyorum eskiden her yerde
çok kolay bulunan ve gerçekten “lezzetli” olan şeyler şimdilerde lüks ve
sıra dışı olarak lanse ediliyor. Bizim ülkemizin en büyük zenginliği olan
meyve-sebze çeşitliliği, aynı şekilde lezzetli et bulabilmek gibi standart
durumlar çok hızlı bir şekilde anormal olma yolunda ilerliyor.
Her şeyden önce bu “organik”
saçmalığı ile hayatımıza giren ve aslında tamamen üretimi kalitesizleştirip
daha dandik malzemeye daha dandik ama üretimi kolay ve sürümü çok besini
satmaya yönelik piyasaya küfür etmek istiyorum. Bizim pazarlarımızda
tezgahlarda en fazla şehir farklılığından dolayı ürün yelpazesi var iken
(Örneğin Niğde elması, Amasya elması) şimdi doğrudan organik ve diğerleri diye
ikiye ayrılıyor!! Sen yıllarca hep zaten doğal olanı yemeye alışmış bir topluma
bir anda aynı elmayı aynı domatesi 2 katı fiyata nasıl satarsın lan?? Hayır
Avrupa’dan ülkemize gelen turistlerin bile deli divane oldukları , kendi
ülkelerinde alışık olmadıkları doğal meyve ve sebzelerimizi şu son 4-5 senedir
almak için daha fazla para ödememiz gerekiyor.
-
Bunun kilosu ne kadar?
-
2 TL (renksiz,tatsız,dandik ürün)
-
Bu ne kadar peki?
-
5 TL (doğal ürün)
-
Neden daha pahalı?
-
Ee abi bu organiktir toprakta yetişiyor..
-
Ulan 10 sene önce uzayda mı yetişiyordu aq?
Böyle bir
durum var. Topraktan çıkan doğal olan şey daha pahalı. Peki noldu? 10 sene de
bu ülkede tarım mı sona erdi? Sanki öncesinde deliler gibi ekin alıyorduk da
şimdi mi alamamaya başladık? Hayır. Hep aynıydı. Sadece teknoloji tarım
sektörüne de el attı ve iğnelerle, vitaminlerle, aşılarla son derece
“lezzetsiz” fakat “hızlı ve mevsimi dışında üreyen” ürünler alınmaya başlandı.
Bizim çakalların da işine geldi. Ya sen bizim ülkemizde bunu nasıl yaparsın??
Çocukluğu bahçelerde meyve ağaçlarından meyve çalmakla geçmiş insanlara bir
anda ağaçtan koparabildiği elmayı nasıl 2 katına satabilirsin?? Tabi şehir
içlerinde herhangi bir meyve ağacı bırakmadıkları için çok zor olmuyordur
muhtemelen ama populer kültür hastası ikoncanların her zaman bulunabilecek
meyvelere sebzelere “organik” diyerek 3-4 katı paralar ödemesi ile başladı bu
hastalık..
Aynı şey etler
içinde geçerli.. Yüzlerce lokanta vardı ve gayet sıradan yerler olmasına rağmen
efsane lezzetli etleri vardı.. Noldu peki?? Anguslar bilmemneler tavuk
çiftliklerinin üretim manyaklıları , balık çiftliklerinin rezaleti ile birlikte
bugün dünyanın en lezzetsiz şeylerini yemeye mahkum bırakıldık.
Denizden çıkan
balık daha pahalı ya?? İnsan düşününce sinirleri bozuluyor.. Balıkçıya sorunca
da kızıyor bir de.. “ABİ O DENİZ LEVREĞİ” Banane ulan sen gidip havuzda balık
yetiştiriyorsan?? Sanki yıllar önce siz kültür balıkçılığına başlamadan önce
kumdan mı çıkıyordu bu balık aq?!! Açıklamasını bile yapamıyorlar anlayacağınız.. Pahalı satıyor ama neden olduğunu bilmiyor. En büyük sıkıntı da bu aslında. Organik olarak satışını yapıyoruz ama altyapısını bilmiyoruz. 3-5 kuruş fazlaya nasıl satarız onun derdindeler..
Ve böylece
bizim ülkemize hiç yakışmayan bir sektör
oldu.
Asıl en
sinirlendiğim nokta bu. Hani sanki Avrupa’da yaşıyoruz yıllardır. Kıtlık var
bulamıyoruz da ondan yetiştiriyoruz gibi.. Yok abi bizimki çakallıktan..
Böylece
ne oldu. Kimse etin, sebzenin meyvenin lezzetiyle uğraşmaz oldu.. Uğraşan da (uğraşan
derken doğal ürün satan yanlış anlaşılma olmasın) astronomik rakamlar ister oldu. Ara sokaklarda bile hayvanın her
türlü parçasından nefis lezzetler yaratan, hatta bazı kasapların bile
içerisinde bulunan dünyayı yiyip komik rakamlar ödeyeceğiniz salaş et
lokantaları şimdi yerini “sırf eti güzel” diye porsiyonuna 250 TL ödenen “steakhouse” lara
bıraktı..
Bu hastalığın daha fazla ilerlememesini ümit ediyorum. Adana’ya Antep’e gidip etin lezzetini alamayacaksam, Ege’de
zeytinyağlının, balığın tadı bozulacaksa ilerde bu ülkenin elle tutulur neyi
kalır sorarım size?
21 Kasım 2013 Perşembe
Fitness Salonu İnsanları
Aramızda hemen hemen herkes bir ara spor salonuna üye olup o
atmosferden nasibini almıştır diye düşünüyorum. Belli bir süredir aksatmadan
salona giden birisi olarak sizin de karşılaşmış olabileceğinizi düşündüğüm
“fitness salonu insanlarından” bahsedeceğim.
Zangoçlar!!
Muhtemelen salonda en çok rastlayacağınız kategoridir. Şimdi bu abiler hatta bazı “ablamsı” lar, bu yola baş
koymuş, spora gelmeden 400 gr bulguru hiç eden spor çıkışı evde yarım tavuğu
götüren, kolları normal bir insanın bacağına eş değer olmuş ama hala aynaya
baktıklarında kendini kürdan gibi görüp mutsuz olan insanlardır. Gidip onlara
“Allahını seversen bırak artık ne hale geldin kardeşim” demek istersiniz ama
götünüz yemez. Uyuşturucu bağımlılığı gibi olmuştur onlarda bu durum.. Bir çoğu
ayna karşısına geçip memelerini oynatmayacak kadar spor salonunda yaşamış
vücudunu ezberlemiş insanlardır. Bir çoğu da steroid’in etkisinden midir nedir
o görünüşün aksine içlerinde minik bir kuş varmışçasına iyi niyetli ve
yardımseverdir. Küçük bir not, onlardan sonra çalıştıkları makinaya oturursanız
aman ağırlığa bakmadan çalışmaya kalkmayın yoksa beli falan bırakabilirsiniz
orada..
Conconlar
Bu arkadaşlar spordan ziyade piyasa yapmaya etrafı kesmeye
gelmiş, altlarında yeşil beyaz olmazsa olmaz Adidas eşortman ve türevi bulunan,
salonun ortasında yüksek sesle akıllı telefonuyla konuşan, akşam hangi bara
gitsem hesabı yaparken bunu yüksek sesle dile getiren, makinaları boşu boşuna
meşgul eden yavşak dövülesi tiplerdir.
Baykuş Kızlar
İşte bunlar en fenasıdır. Kafaları 360 derece dönebilir hem
de koşu bandındayken! Yeter ki etraftan yakışıklı birisi geçsin. Kısmet bulucam
diye deli gibi makyaj yapanlar mı dersin sürekli eğilmeyi gerektiren spinning dersine göğüs dekoltesiyle gelenler
mi dersin, ha bire eline programını alıp hocalara yazanlar mı dersin… Bunları
“conconlar” grubu ile birleştirip sayılarını azaltabilirsiniz..
Yeni Kayıt Olanlar
Kolayca ayırt edilebilirler. Hemen hemen her hareketten
sonra uzun uzun aynaya bakarlar. Zangoçlara bakıp “ ya ben böyle olmak
istemiyorum yeaa” diye söylenirler. Hocaları sürekli sorularıyla meşgul
ederler. İki hareketten sonra kesilip bırakırlar vesaire vesaire..
Eski Üyeler
Bu insanlar hocaya el ense göte parmak rahatlığında
davranan, diğer üyelere “evimde ne işiniz var ulan!” bakışları atan, salona
girdi mi en az 20 kişiye selam veren oranın müdavimleridir. Çevirecek geyikleri
kalmadığı için paso aynı muhabbete sararlar bu da genelde “ya geçen şunu yedim
o çok bozdu beni” şeklindeki klasik salon muhabbetidir.
Eriyengiller!
Bir nevi katının sıvıya dönüşme anıdır. Öyle bir çalışırlar
ki “Ne olur ıslak ıslak kasma öylee” diye mırıldanasınız gelir. Kalktıkları
yerde 200 gram ter bırakır bu insanlar.. Çoğunun göt yapısını sırf tere bakarak
anlayabilirsiniz. Rorschach misali test bile yapabilirsiniz!! Yağ yakıcıları
çakmış bünyeye sonra neden spor salonunda erimiyorum diye gelmiş! Havlular
faidesiz..
Her Boku Bilenler!
Oldukça sinir ve konsantrasyon bozucu tipler olup tam önünüzden geçerken
"kolunu şöyle açarsan daha rahat olur” der ve uzaklaşır. Önce iyi niyetli olduğunu zannedersin. Destek olduğunu falan düşünmek istersin ama adamın ruh hastası olduğu sonradan ortaya çıkar. Herkese direktifler verir bu insanlar. Hep konuşurlar. “Ben şunu içtim, aslında vücut şöyle çalışıyor, yok bunu yapmayın” gibi sormadığınız soruların cevaplarını vermeye başlarlar. "Benim bir arkadaşım.." ile başlayan yersiz hikayelerle devam ederler. Onun yakınlarında dolanmamaya başlarsınız. Bir yerden sonra “Sana ne ulan! Yıkhıııılll!” diye kalkıp deliresiniz gelir. Tatar Ramazan’a bağlattırırlar adamı.
26 Eylül 2013 Perşembe
Bira Evrenseldir.
Canı bira çeken var mı?
Yok mu? Bu yazıdan sonra olacak!
Dünya üzerindeki bildiğiniz tüm alkollü içkileri şöyle bir düşünün.
Rakı, vodka, şarap, tekila vs..
Her yerde her platformda içebileceğiniz, içimi olsun, sunumu olsun her koşula ayak uydurabilen "bira" dışında başka bir içki daha aklınıza geliyor mu?
Örneğin,
Evde öyle yayılmış otururken.. Playstation oynarken, maç izlerken..Deniz kenarında, göl kenarında.. Çimlere uzanmışken.. Stadyumda.. Leş gibi bir biranede.. Şezlongta..Piknikte, mangalda..
İyi bir restaurantta, festivalde, konserde.. Baloda.. Düğünde, diskoda..
Şişede, kutuda,bardakta,arjantin bardakta, litrelik bardakta (Maß), kalem bardakta (rakı bardağı gibi)..
Dark, light, malt, fıçı, extra, buğdaylı, limonlu, bilmemneli..
Kısacası kolaylıkla 598684 farklı şekilde sunumu yapılabilen başka bir alkollü içecek daha var mı?
Dahası ise ve en önemlisi şu,
Dünyanın her yerinde yukarıda saydıklarımdan en az 1 çeşidini bu kadar kolay bulabileceğiniz başka bir içki türü daha yok.
Tabi ki biranın da bir ana vatanı var. Çok daha iyi biraların bulunduğu farklı coğrafyalar da var.
Deliler gibi bira içmek için beklenen festivaller var..
Örneğin, tam bu zamanlarda Almanya'nın bir çok şehrinde gerçekleştirilmekte olan Oktoberfest'te biralar şelale kıvamına gelmiş vaziyette olabilir..
Aynı şekilde İrlanda'dan kopup hızla yayılan "St. Patrick's Day" bira içmek için adeta bir bahane..
İçimizdeki İrlandalılar..
Geçmiş çağlardan beri fakir, zengin, dünya nüfusunun büyük bir bölümünün tatmış olduğu nacizane şeydir "Bira"
Bu yüzden bira evrenseldir.
Buradan da biranın icadında emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.
"He must have been an admiral a sultan or a king, and to his praises we shall always sing.
Look what he has done for us he's filled us up with cheer!
Lord bless Charlie Mops, the man who invented beer beer beer tiddly beer beer beer."
Canınız çekti biliyorum.. Ufaktan ufaktan en yakın biraya nasıl ulaşırım hesapları çeviriyorsunuz farkındayım.
Hadi afiyet olsun.
Köfteler sizi..
Yok mu? Bu yazıdan sonra olacak!
Dünya üzerindeki bildiğiniz tüm alkollü içkileri şöyle bir düşünün.
Rakı, vodka, şarap, tekila vs..
Her yerde her platformda içebileceğiniz, içimi olsun, sunumu olsun her koşula ayak uydurabilen "bira" dışında başka bir içki daha aklınıza geliyor mu?
Örneğin,
Evde öyle yayılmış otururken.. Playstation oynarken, maç izlerken..Deniz kenarında, göl kenarında.. Çimlere uzanmışken.. Stadyumda.. Leş gibi bir biranede.. Şezlongta..Piknikte, mangalda..
İyi bir restaurantta, festivalde, konserde.. Baloda.. Düğünde, diskoda..
Şişede, kutuda,bardakta,arjantin bardakta, litrelik bardakta (Maß), kalem bardakta (rakı bardağı gibi)..
Dark, light, malt, fıçı, extra, buğdaylı, limonlu, bilmemneli..
Kısacası kolaylıkla 598684 farklı şekilde sunumu yapılabilen başka bir alkollü içecek daha var mı?
Dahası ise ve en önemlisi şu,
Dünyanın her yerinde yukarıda saydıklarımdan en az 1 çeşidini bu kadar kolay bulabileceğiniz başka bir içki türü daha yok.
Tabi ki biranın da bir ana vatanı var. Çok daha iyi biraların bulunduğu farklı coğrafyalar da var.
Deliler gibi bira içmek için beklenen festivaller var..
Örneğin, tam bu zamanlarda Almanya'nın bir çok şehrinde gerçekleştirilmekte olan Oktoberfest'te biralar şelale kıvamına gelmiş vaziyette olabilir..
Aynı şekilde İrlanda'dan kopup hızla yayılan "St. Patrick's Day" bira içmek için adeta bir bahane..
Geçmiş çağlardan beri fakir, zengin, dünya nüfusunun büyük bir bölümünün tatmış olduğu nacizane şeydir "Bira"
Bu yüzden bira evrenseldir.
Buradan da biranın icadında emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.
"He must have been an admiral a sultan or a king, and to his praises we shall always sing.
Look what he has done for us he's filled us up with cheer!
Lord bless Charlie Mops, the man who invented beer beer beer tiddly beer beer beer."
Canınız çekti biliyorum.. Ufaktan ufaktan en yakın biraya nasıl ulaşırım hesapları çeviriyorsunuz farkındayım.
Hadi afiyet olsun.
Köfteler sizi..
Etiketler:
alkol,
almanya,
beer,
bier,
bira,
birane,
festival,
içki,
irlanda,
oktoberfest,
st.patrick's day
15 Eylül 2013 Pazar
Piyano gibi gitar.. Stick..
Akın Ünver isimli gitarist ve aynı zamanda multienstrümantalist, dünyada sadece birkaç kişi tarafından icra edilen bu oldukça enteresan enstrümanı, stick'i kendi geliştirdiği çift el tekniği ile çalıyor. Bach'a selam olsun! :)
Gitarcıların rüyasıdır, gitardan piyanodaki gibi bir çok sesliliğe erişmek, Akın Ünver bunu hayli hayli başarmış gibi gözüküyor.
Gitarcıların rüyasıdır, gitardan piyanodaki gibi bir çok sesliliğe erişmek, Akın Ünver bunu hayli hayli başarmış gibi gözüküyor.
Etiketler:
akın ünver,
bach,
cok sesli,
domenico scarlatti,
gitar,
gitarist,
piyano,
stick
18 Ağustos 2013 Pazar
ASF - Pencere Önü Çiçeği
Merhaba yaralı ceylanlarım,
Bir zaman kaydettiğim Bülent Ortacgil'in Pencere Önü Çiçeği parçasından bir küple dinletmek isterim sizlere. Yanında da bonus+ Istanbul'da çekmiş olduğum fotolar gazetemizden size hediye!!
Parçanın tam versiyonunu da üşenmediğim bir gün yükleyip, yeni fotoğraflarla güncelleyeceğim.
Sevgilerle, bir teletubby edasında ponpon yürüyerek, neseli bir şekilde uzaklaşırım..
Bir zaman kaydettiğim Bülent Ortacgil'in Pencere Önü Çiçeği parçasından bir küple dinletmek isterim sizlere. Yanında da bonus+ Istanbul'da çekmiş olduğum fotolar gazetemizden size hediye!!
Parçanın tam versiyonunu da üşenmediğim bir gün yükleyip, yeni fotoğraflarla güncelleyeceğim.
Sevgilerle, bir teletubby edasında ponpon yürüyerek, neseli bir şekilde uzaklaşırım..
Etiketler:
asf,
Bülent Ortaçgil,
deniz,
erkan oğur,
fotoğraf,
gitar,
istanbul,
müzik,
Pencere Önü Çiçeği,
yorum,
youtube
17 Ağustos 2013 Cumartesi
Alternatif Düğün Konsepti
Hooopp!
Saçma blog var dediler geldik..
Malum geçtiğimiz günlerde Rock'n
Coke'a katılacak ünlüler listesi açıklandı..
Arctic Monkeys olsun, Editors olsun,
Caaaamiiiiryuuuu olsun bunlar sevdiğimiz isimler..
Katılamayacağım için üzüldüydüm
de hani..
Ama sonra bir eleştri, bir sitem, bir
isyan videosu izledim ki abawwwww!!
Bknz:
Bağımlılık yapar çok fena.. İstemeden de olsa 5-6 kere izleyeceksiniz..
Hayır bu videoyu izledikten sonra gerçekten Rock'n Coke'tan hatta Rock müzikten bile soğudum sanırım..
Adam doğru söylüyor lan?! Prodigy, Tarık kardeşimiz kadar eğlendirebilir mi?? Hatta asıl kafasını karıştıran soru da olduğu gibi, o hareketleri yapabilir mi ya?? Allahını seversen Prodigy ya bırak!
(Prodigy'ye de Allahını seversen demek baya komik oldu)
Tam da böyle düğün mü yapsam, nikah mı yapsak, eğlence mi diye düşündüğüm sırada bu video benim ufkumu açtı..
Ve karar verdim.
Düğünüme Tarık Mengüç'ü çağırıcam!!
Konsept düğün olacak bir nevi..
Erkeklere pembe gömlek ve kemer tokası zorunlu olacak..
Kadınlara da kırmızı giymek ve hayvansı boyutta bilezik türevleri zorunlu kılınacak..
Düğünden önce yere plase basma eğitimleri olsun, açma germe hareketleri olsun konuklara sağlanacak..
Yemekler içerisinde şakşuka kesin olacak zaten..
At gibi oynucaz pistte at!! Deli danalar gibi tepinmece..
Bence nefis fikir..
Gogol Bordello gelse koşarak gelirsiniz dimi çakalllarrrr!!
Gogol yok, Tarık var.
Çok net.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)